Hukuku anlamak için birçok yönünden bakılmalıdır; fakat hukuk anlam arayışında ilk olarak değinilmesi gereken kelime hâliyle anlamıdır. Arapça bir kelime olan “hak” kelimesinin çoğulu olan “hukuk”, kelime olarak haklar anlamına gelir.[1] Öte yandan hukuk, kişiler arası kurulan ilişki ve iletişimi ifade eden bir anlam da taşır.[2] Bazı yönüyle hukuk, bağlayıcı kurallar sistemi anlamında kullanılır. Daha çok üzerinde duracağımız manası da budur. Bazen de hukuk sözcüğü, hukuk kurallarını inceleyen bilim anlamında kullanılır. [3]Farklı anlamlarda kullanılan, çokça dile getirilen ve sıkça hatırlanan bu kelime, sanılanın aksine çok eski değildir; yalnızca 170 yaşındadır.[4]
Kelime olarak birçok manayı barındıran hukuk, birçok bilimle ilişkilidir ve bunların araştırma konusudur. Farklı bilimler, hukukun farklı yüzleri üzerinde araştırma yapabilir. Hukuk kavramı hakkında süregelen tartışmalar çok eskiye dayanmaktadır. Görüş ayrılıkları ortaya çıkmış, üzerine yorumlar devam etmiştir. “Hukuk nedir?” tarzındaki bir soru da son derece soyut ve cevabı bakış açısına ve kişiye göre değişen bir soru olmaktan öteye gidemeyecektir.[5] Genel anlamda hukuk kavramı, insan davranışlarını düzenleyen ve davranış ihlali hâlinde devlet tarafından müeyyidelendirilen bağlayıcı kurallar bütünüdür. [6]
Müeyyidenin bu vesileyle ne olduğunu açıklayabiliriz. Müeyyide, kelime anlamıyla yaptırım demektir. Konulmuş olan bir kuralın ihlaline, hukukun varlığını belli edecek bir dönüt gerekir. Kuralın ihlaline bir tepki olarak gösterilen “cebir işlemi”dir.[7] Müeyyide, herhangi bir konu üzerine herhangi bir ihlal için uygulanamaz. İnsan davranışlarını düzenleyen din, ahlak ve görgü kuralları, devlet zoruna (yaptırıma) bağlanmamıştır. [8]Müeyyide, hukuk düzeni tarafından ihdas edilmiş bir cebirdir.[9] Herkesin kendi arzu ettiği hukuku uygulaması ve bunu çözüm olarak esas alması, hukukun yarattığı güven ortamını yok edecektir ve bu oldukça tehlikeli bir yoldur.[10]
A. Hukuk Neden Vardır ve Gereklidir?
Zaman içinde hukukun ruhuna uygun olarak kurallar oluşturulmuştur. Bu kurallar yazılı ve yazısız olabilir. Farklı zeminlere oturtulmuş, konuları ve müeyyideleri farklı olabilir. Bu kurallara ihtiyaç üzerine başvurulmuştur. İnsan, birey olarak bazı ihtiyaçlarını gidermiş ve gelişmiştir. Doğanın zorlu koşullarıyla tek başına baş edemeyen, tabiattaki canlılara karşı kendini koruma ihtiyacı duyan ve varlığını devam ettirmek isteyen insan, diğer insanlarla iş birliğine ve topluma ihtiyaç duymuştur.[11] Toplumun oluşması ve devam ettirilmesi, huzurlu bir toplum düzenini gerektirir. Zira toplumun huzur ve güvenlik içinde yaşayabilmesi, toplum yaşamının amacı olan kişiler arasındaki örgütlenme, iş birliği ve iş bölümünün sağlanması, insanlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve böylelikle toplumda belirli bir düzenin kurulmasıyla mümkündür.[12] Toplumda bu düzeni sağlayacak olan ise herkesin uyması gereken kurallardır.[13] Bu kurallar; ahlak kuralları, din kuralları, görgü (nezaket) kuralları, örf ve âdet kuralları olabilir.
Toplumda yukarıda bahsettiğimiz kurallar uygulanıyor olabilir. Bu kurallarca farklı müeyyideler ve sorumluluklar oluşabilir. Burada üzerinde durduğumuz hukuk kurallarıdır. Hukuk kuralları, diğer kurallardan tamamen kopuk ve bağımsız değildir; ancak eş değer de değildir. Kurallar, toplumda düzeni sağlayan şekilde mevzubahis olması hâlinde etkileşim içinde bulunur. Ahlak kuralları, iyi ve doğruyu; hukuk kuralları ise doğru ve haklı davranışı düzenledikleri için aralarında bir paralellik vardır.[14]Örf ve âdet kurallarından bahsedilmesi üzerine, hukuk kurallarını en çok etkileyen kurallardır. Hukuk ve örf-adet bazı konularda aynı doğrultuda toplum düzenini sağlama yolu seçmiştir. Bazen bir hukuk kuralı ile örf-adet kuralı arasında farklılık olabilir.[15] Böyle bir hâlde, “hukuka aykırı örf ve âdet olmaz” kuralı gereği, hukuk kuralı uygulanır. [16]
Benzerlikleri ve paralelliklerinin yanı sıra bu kurallara anlam kazandırmak üzere ayrımları yapılmalıdır. Bu ayrımı, müeyyideleri üzerinden belirleyebiliriz. Din kuralları ve müeyyidesi için net bir tanım ortaya konulmamıştır. Semavi dinlerde bu kurallar, Tanrı ve peygamberler vasıtasıyla konulmuştur. Bu kurallar dış dünyada gözlemlenebilir ve insan yaşamını, beşerî davranışları düzenler niteliktedir. Din kuralları, dogmatik, değişmez ve statiktir. Bu kuralların ihlalinin müeyyidesi dünyevî değil, uhrevî, yani manevîdir. Ahlak kuralları, insanın vicdanî olarak topluma ve kendi nefsine karşı davranışlarını düzenler. Ödev bilinci esastır. Bu kuralları uygulayacak olan insanın vicdanı tarafından konur ve yönetilir. Muhatabı insandır. Kimi zaman iyilik amacı, kimi zaman adalet amacı taşır. Ahlak kurallarının müeyyidesi, kişinin duyacağı vicdan azabıdır. Kişi, ihlal ettiği kural yüzünden yaptırımı kendi uygular ya da uygulamaz.
Görgü kuralları, aynı topluluğa hitap eden insanların birbirlerine ve kendilerine saygı göstermelerini düzenleyen davranışlardır. Bazı gruplarda görgü kuralı kabul edilen davranışlar, başka gruplarca kabul edilmeyebilir. Bu kurallara uymamanın müeyyidesi yoktur. Yalnızca uymayan kişi, hitap ettiği toplum tarafından ayıplanabilir. Örf ve âdet kuralları, hukuk kurallarına en çok katkı sağlayan kurallardandır. Bu kurallar bu yönüyle ikiye ayrılır: hukuki örf ve âdet kuralları ile alelade örf ve âdet kuralları. Farkları, kuralların hukuki olarak uygulanıp uygulanamamasıdır. Bu kurallar, çok eski dönemlerden beri sürekli olarak tekrarlanıyor olmalıdır. Toplumda bu kuralların uyulmasında ve uygulanmasında genel bir inanç oluşmuştur. Ağır ve uzun bir süre içerisinde belirlenmiştir. Örf ve âdet kuralları, toplumun üyeleri tarafından ortaya konulmuş kurallardır. Hukuki nitelikteki kuralların ihlali, hukuk kurallarıyla aynı derecede müeyyidelendirilirken; alelade örf ve âdet kurallarının müeyyidesi, kişiye toplum tarafından ayıplanma, kınanma ve hatta toplumdan dışlanma gibi durumlar getirebilir. Bütün bu kuralların yanı sıra hukuk kuralları, toplum ve insan tarafından değil; devlet tarafından konulur. Hukuk kurallarının müeyyidesi dünyevîdir; ayıplanma veya kınamayla nitelendirilemez. Hukuk kuralları, cebrî müeyyide ile donatılmıştır.[17]
B. Hukukun Üstünlüğü Kavramı
Tarihte görülen krallıklar ve monarşiler, halka sonsuz güvence sağlayan kurallarla yönetilmemiştir. Despotlar ve halkın iradesi olmadan başa gelen hükümdarlar, kendi inisiyatiflerine göre kararlar vermiş ve hükümler oluşturmuştur. Toplum düzeni bu sistemle adaletli ve güvenilir bir temele dayanmamıştır. Hukuk, keyfiliğin aksine bir tür “ortak akıl”, “sağduyu”, “doğal düzen”, “nesnellik” veya “rasyonalite” ile özdeşleştirilmiştir.[18] Hukukun üstünlüğü veya hukuk devleti ilkesinin en özlü tanımı, devletin hukuka bağlı olmasıdır.[19] Devlet faaliyetlerinde, hukuk üstünlüğü bağlamında keyfilik değil, kurallılık esastır.[20] Belirlenen kurallar neticesinde insanlar; haklarını kullanabilir, müeyyidelerin bilincinde olabilir ve davranışlarını bu kurallara göre ayarlayabilir. Böyle bir devlet düzeninde hukuk güvenliği bulunur.[21] Adalet ihtiyacı ve adaletin uygulanması, hukukun üstünlüğünü tekrar akıllara getirir. “Adl” kökünden türemiş olan Arapça kökenli adalet, hakkın uygulanması ve yerine getirilmesi olarak tanımlanabilir.[22] Adaletin anlam arayışına girildiğinde, hakkı gözetme, hukuka uygunluk ve herkese kendi hakkı olanı verme anlamlarıyla karşılaşırız. Hukuk ve adalet kavramları bu anlamda bir ilişki ve uyum içindedir. Sosyal düzende adalet temel alınmalıdır. Adalet, kişiye göre değil; topluma uyarlanan bir düzeni ve güveni oluşturur.[23]
Toplumu yönetmek için, adaletin topluma uygun olması gerekir. Adalet, dinamik bir yapıya sahiptir ve zamanla değişebilir. İnsan yaşamının gelişmesi, yeni teknolojilerin ortaya çıkması ve toplum düzeninin büyük ölçüde değişmesi, adaletin de toplumla beraber değişmesine zemin hazırlar. Nitekim, toplum değişebilirse düzen için var olan adalet ve hukuk da değişmelidir.
Sude YILDIRIM
[1] Kemal Gözler, “Hukuk Kelimesi Kaç Yaşında”, 1 Ağustos 2019
[5] M. Kemal Oğuzman, Nabi Barlas, Medenî Hukuk 30.bası, On İki Levha, İstanbul, 2024, s.1
[7] Kemal Gözler, Hukuka Giriş, 21.bası, Ekin, Bursa, Temmuz 2024, s.45
[8] Oğuzman, Barlas, a.g.e., s.2
[10] Oğuzman, Barlas, a.g.e., s.3
[11] Mustafa Dural, Suat Sarı, Türk Özel Hukuku 1, c:1, 19.baskı, İstanbul, Filiz, 2024, s.1
[12] Dural, Sarı, a.g.e., s.1-2
[13] Dural, Sarı, a.g.e., s.3
[14] Dural, Sarı, a.g.e., s.7
[15] Dural, Sarı, a.g.e., s.8
[16] Dural, Sarı, a.g.e., s.8
[17] Gözler, a.g.e., s.53
[18] Oktay Uygun, “Hukukun Üstünlüğü İlkesi”, Yeditepe Üniversitesi, 2022, s.523
[19] Uygun, a.g.e., s.522
[20] Uygun, a.g.e., s.522
[21] Uygun, a.g.e., s.522
[22] Anıl Çeçen, “Hukukta Norm ve Adalet”, Ankara Üniversitesi, 1975, s.99
[23] Çeçen, a.g.e., s.100
Harika bir yazı olmuş. Hukukun sadece kurallar bütünü değil, aynı zamanda bir toplumsal bilinç ve adalet arayışı olduğunu çok güzel yansıtmışsınız. Kaleminize sağlık😊
Bu tarz yazı çalışmaları çok kıymetli, teşekkür ediyoruz.
Kaleminize sağlık👏🏻👏🏻