KAN VE ACI ARASINDA: TERÖR ÖRGÜTLERİNİN MEDYA PROPAGANDASI
- Muhammet Efe Yılmaztürk
- 11 Şub
- 3 dakikada okunur
Türkiye’nin en uzun ve en kanlı çatışmalarından biri olan PKK sorunu, yalnızca bir güvenlik meselesi değil, aynı zamanda derin toplumsal yaralar bırakan binlerce masuma kıyan acı bir hikayedir. Yıllardır süren çatışmalar sarmalı aileleri evlat acısıyla bırakırken toplumsal kutuplaşmaları daha fazla arttırmıştır. Terörün gölgesinde büyüyen çocuklar, ellerine zorla silah verilerek evlerinden kaçırılan gençler, direndiği için tecavüze uğrayan kadınlar ve acımasızca katledilen binlerce masum canlar bu savaşın bedelini en ağır şekilde ödemiştir.
1984 yılındaki kuruluşundan itibaren on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan terör örgütü PKK, Marksist-Leninist ve etnik ayrılıkçılık temelli bir ideolojiye sahiptir. PKK bir direniş ve özgürlük için yanan bir meşale değildir PKK bir terör örgütüdür. Avrupa ülkelerinin çoğu, ABD, Kanada ve Avustralya gibi birçok ülkenin terör örgütleri listesinde yer almaktadır. Avrupa Birliği’nin PKK terör örgütüyle tanışması bir hayli geç olmuştur. Nihayet Avrupa Birliği PKK’yı 2004 yılında terör örgütü olarak tanımıştır.
PKK terör örgütü eylemlerinde sivil, asker, polis, kadın, çocuk ayrımı gözetmemekte, kendi ayrılıkçı düşüncesini benimsemediği kişileri acımasızca katletmekte, kendi çıkarları doğrultusunda kullanabileceği masum insanları ise tabiri caizse işi bittikten sonra aynı sona tabi tutmaktadır. Terör örgütü, haraç, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi faaliyetlerde de bulunmaktadır. PKK’nın çocukların kaçırılarak zorla silah altına alınması konusunda da suç dosyası kabarıktır. Terör örgütlerinin aynı zamanda örgütlü suç eylemlerinde bulundukları ve bu yolla terör finansmanı yoluna gittikleri hususunda PKK eylemleri somut örnekler sunmaktadır. Terör örgütünün sözkonusu faaliyetleri bağımsız uluslararası raporlara da yansımış durumdadır. PKK’nın finansmanı ve propaganda faaliyetleri için çeşitli kanallar kullanması, örgütün hem iç hem dış destekçilerinin önemini ortaya koyar. Sadece silahlı saldırıdan ibaret olmadığını insanların beyinlerini yıkamak için de yayın organlarını kullandıkları bir gerçektir. PKK’nın ideolojisini ve mesajlarını yaymak amacıyla çeşitli medya organları kurulmuştur. Roj Tv, Serxwebun (Bağımsızlık) dergisi, Yeni Yaşam gazetesi, CTV, METV ve Medya Tv kurulan medya organlarına örnektir. Bazıları dava yoluyla kapatılmış bazı medya organları ise propagandalarına devam etmektedir.
Yeni Yaşam gazetesi 13 Ekim’de Diyarbakır’da tecride karşı yapılan sözde özgürlük mitinginin öncesinde ve sonrasında sayfasında oldukça yer vermiş, bölücü PKK terör örgütü kurucusu Abdullah Öcalan için atılan destek sloganlarını gururla paylaşmıştır ve DEM Parti milletvekillerinin de miting alanında olduğunu vurgulamıştır. Yeni Yaşam gazetesi bir başka sayfasında Süleymaniyeli Pkk destekçisinin söylediği “Türkiye bilsin ki her Firavunun bir Musa’sı vardır.” metaforunu “yurttaş” kelimesiyle haber yazısına aktararak bir kez daha desteğini gözler önüne sunmuştur.
Yukarıda bahsettiğim tecride karşı düzenlenen özgürlük mitinginde devletin bölücü güçlere karşı uyguladığı baskı politikaları gündeme getirilmiştir. Terör örgütü destekçileri kendi medya organlarının kısıtlanmasını veya kapatılmasını insan hakları ihlali olarak öne sürsede bu propagandalar kamu düzenine ve güvenliğine ciddi tehdit oluşturmaktadır.
Hukuken, terör örgütlerinin propagandasının yayılmasını önlemek amacıyla çeşitli düzenlemeler yapılabilir.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sözleşmenin 15. maddesinde sözleşmeye taraf devletlere savaş durumunda veya ulusun varlığını tehdit eden genel tehlike halinde sözleşmede güvence altına alınan hakları askıya alabilme yetkisi vermiştir. Bu madde ile terör propagandasını ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemesi kaçınılmaz bir gerçektir. Bu bağlamda, PKK’nın medya organlarının kapatılması veyahut sınırlandırılması hukukun üstünlüğü çerçevesinde savunulabilir bir yaklaşımdır. PKK gibi örgütlerin medya araçları, kamu düzenini tehdit eden ve şiddeti teşvik eden yayınlar yaparken devletin bu yayınları engelleme hakkı bulunmaktadır. Alınacak bu tür önlemler, demokratik toplumların güvenlik ve ifade özgürlüğü dengesini koruma çabalarının bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Terör propagandasının sınırlandırılması, toplumun güvenliğini koruma amacı hizmet ederken ifade özgürlüğünün meşru sınırları içerisinde kalmalıdır. Şiddeti teşvik eden, açıkça terör örgütünü destekleyen söylemler yasaklanabilir ancak demokratik eleştiriyi ve farklı görüşleri ifade etme hakkı korunmalıdır. Bu denge ifade özgürlüğü ile güvenlik ihtiyacı arasında bir çizgi çekilmesini sağlar.
Sonuç olarak, PKK’nın tarihsel gelişimini, medya faaliyetlerini, geçmişten günümüze süregelen acımasız saldırılarını, askerimizin ve sivil halkımızın masum kanlarının bulaştığı ellerin ve beyaz yakalı gömleklerin sadece mücadele eden devletimizin değil, uluslararası kamuoyunun da dikkatle takip etmesi gerektiğini görüyoruz. Bu bağlamda hukuk öğrencileri ve idealist hukukçular olarak hukukun adalet ve özgürlük dengesini koruma çabasına katkıda bulunmak ve toplumun yararına en doğru çözümleri yönetmek için terörle mücadele politikalarını yakından izlemek, bu politikaların hukuki temellerini anlamak ve eleştirel bakış açısıyla değerlendirmek sorumluluğumuzdur.
Şeymanur Gürbıyık
Comentarios