top of page

TANRILARDAN ÇALINAN ATEŞ

 

Oppenheimer’in Açtığı Kapı: Modern Çağın Yozlaşmış Prometheus’u Olmak, Bir Kapitalizm Eleştirisi

 

‘’Tanrıların kudreti Prometheus’un zekasına boyun eğdi! Ey insanlar size ateşi, uygarlığı teslim ediyorum! Yeryüzü parlayacak ve gök susacak. Güneşi takip edin, bilim ve medeniyetin peşinden gidin.’’

 

     Prometheus böyle seslendi insanoğluna. Mücadelesini tamamlamış, Olimpos’un tanrılarının sonsuz işkencesine boyun eğmeye giderken insanoğluna umut bahşetmiş, yeni bir yolculuğun kapılarını açmıştı.

 

     Prometheus’un ateşi bilimi, modernizmi ve uygarlığı temsil etmiş toprakta filizlenen ilk tohumdan, uzaya yolculuğa kadar geçen zaman diliminde insanlığın yanında olmaya devam etmiştir. Güneşi takip etmek insanoğluna tanrıları yenmek için bir şans vermiş ve nesiller arası gelişimin öncüsü olmuştur.

 

  İnsanoğlunun içinde taşıdığı Prometheus’un özü her daim iyiyi ve gelişimi simgelese de insanoğlunun kini ve bencilliği tanrıların kudretinin yansıması ateşin insanoğlunun kendisini yok etme aracı olarak kullanmasına kapı açmıştır. Habil ve Kabilden, günümüze uzanan



insanoğlunun macerası doğumundan itibaren ağlamaklı başlayıp yetmezcesine savaşa, kıtlığa ve nice kötülüğe şahitlik etmiştir. Uygarlık ve medeniyet cennet bahçelerinden getirilme sütunların üstüne değil cehennemin kızgın ateşiyle dövülmüş demirden kazıkların üstüne kurulmuş, insan yaşamak için öldürmeyi amaç edinmiştir.

 

Prometheus olmak, tanrılardan ateş çalabilmek insanlık tarihi boyunca sayılı insana bahşedilen bir lütuf olmuş, ateşin nasıl kullanılacağına karar vermek insanoğlunun iradesine bırakılmıştır. İnsanın toprağı işlemesiyle başlayan Prometheus olma şansı 6 Ağustos 1945 sabahı Julius Robert Oppenheimer’in kapısını çalmıştır. Yahudi göçmen bir ailenin iki erkek çocuğundan biri olan Oppenheimer Harvard’da kimya okuyarak başladığı eğitimini Göttingen, Berkeley gibi saygın kurumlarda devam ettirerek teorik fizik alanında çalışmalar yapmış pozitif bilim camiasına önemli katkılar yapmasının yanı sıra onu insanlığın Prometheuslarından biri yapacak atom bombasının Manhattan projesinde proje liderliğini üstlenmiş Amerikalı fizikçidir.

 

‘’Savaşların yıkımı insanı tahrip ediyorsa, ahlakın da yıkımı insana dair her şeyi hızlıca tahrip etmektedir.’’ Böyle söylüyordu dünyaların yok edicisi. İnsanlığın yıkımının sadece fizyolojik değil psikolojik bir boyutunun olduğu da elbette aşikardı. Ortaya çıkarmış olduğu canavarın nelere sebep olabileceğini bilmesine rağmen Prometheus ateşinin tutkusu ile çalışmalarına devam eden ve atom bombasını geliştirme sürecinin insanlığın yararına olacağı inancını kendi içerisinde korumaya çalışan milenyuma açılan son çeyreğin son Prometheus’u Oppenheimer kendisini dünyaların yok edicisi olarak tanımlarken tahmin ettiği yıkım dünyanın fiziki yönden yıkımı olsa da Amerikalı Prometheus’un açmış olduğu yıkım kapısı insanoğlunun ateşin öncülüğünde uygarlığın peşinden gitmesinin önüne geçmiş insanlığı bencilliğe ve geri dönüşü olmayan bir sosyolojik buhrana sürüklemişti. Elbette böylesine bir bakış açısının ince bağlantılar ile ayakta durması mümkün olmayacağından dolayı Oppenheimer’i bu yıkımın sorumlusu olarak suçlamak atom bombasının icadı ve kullanımından sonraki süreçte insanlık için çalışmalar yapan bir bilim adamının üstünde hak etmediği yanlış bir algı oluşturacağından Oppenheimer’i milat kabul ederek bu milattan sonraki süreç içerisinde gerçekleşen olaylara incelemek insanoğlunun yozlaşmış Prometheuslara dönüştüğünü göstermenin en doğru yoludur.

 

   Üçüncü Reich döneminin sona erişi, Roma’nın kartalına saplanan İngiliz baltası ve Japon kudretinin çöküşü ile sona eren 2. Dünya Savaşı çift kutuplu bir dünya oluşumunu beraberinde getirmiş dünya politik dengelerini Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında pay etmiştir. Bu iki dev ortak bir düşmana karşı hareket etmiş olsalar da savaşın bitimiyle başlayan süreç ve Amerika’nın sahip olduğu atom bombası gerçeği biten savaşın ardından sıcak hattın ötesinde Prometheus’un ateşine atıfta bulunurcasına gelişim, teknoloji ve istihbarat üçgeni özelinde bir soğuk savaş başlamasına sebep olmuştur. 1911 doğumlu Alman Teorik fizikçi ve Alman Komünist Partisi üyesi olan Klaus Fuchs’un Manhattan Projesinde bulunup Alman Komünist Partisi ve Sovyet İstihbarat ağı adına casusluk çalışmaları yürütmesi Oppenheimer ve ekibinin yaratmış olduğu yıkım makinelerinin Sovyetler Birliği için de bir hayalden öte gerçekleşmesi mümkün bir olasılık olmasının önünü açmış Sovyetler Birliği 29 Ağustos 1949’da Kazakistan’ın Semey şehrinde ilk başarılı atom bombası testini gerçekleştirmiştir.

 

Üçüncü dünya ülkeleri üzerinde silahlı mücadeleler ve bağımsız silahlanma yarışı, uzay yarışı, istihbarat çatışması ve uluslararası örgütlerin çift kutuplu siyaset üzerindeki etkileri, doğu Avrupa, Küba, Kore ve onlarca ülkedeki amansız mücadeleler, ekonomik rekabet hepsi bir bütün olarak Sovyetler Birliğinin yıkılmasına kadar süren soğuk savaşın dünya tarihindeki hızlandırılmış özeti. Dünyaların yok edicisi siyasi menfaat dışında tüm etik değerlere sırtını dönmüş politikacılara öylesine orantısız bir güç bahşetmişti ki Prometheus’un ateşi artık bir lütuf değil insanlığın kendisini yok edeceği nihai güç haline gelmişti.

 

Unutulmamalıdır ki Oppenheimer’i diğer tüm Prometheuslardan özel kılan şey Oppenheimer’in tetiklemiş olduğu şeyin insanoğlunun dünya tarihinde yaşayacak olduğu en büyük sosyolojik buhranın politik sahadaki tetikleyicisi olmasıdır.

 

Prometheus’un ateşinden, medeniyetin inşasına; medeniyetin inşasından Amerikalı Prometheus’un yıkımın kapılarını açmasına yani milada yapılan bu yolculuk öncü bir fikir oluşturması açısından değerli olup yozlaşmış Prometheus’u tanıtmak ve kapitalizmin insanoğlu karşısındaki yıkıcı sonuçlarını göstermek açısından son derece yüksek önem arz etmektedir. Şimdi yolculuğumuza bugün ile devam edip, Prometheus’un ateşini kendi bedenimizde hissedelim ve modern çağın boğuk kimlikleri ile yüzleşelim.

 

Modern Çağın Yozlaşmış Prometheus’u Olmak

 

   Adam Smith Milletlerin Zenginliğinde ‘’Laissez Faire, laissez Passer!’’ sözüyle insanoğluna bağlarını eşitlikten koparmış orantısız bir özgürlük bahşetmiş rekabetin insanoğlunun çıkarına bir kavram olduğu inancı ile liberal ekonomik sistemin temellerini inşa etmiştir. Liberal ekonomik sistemlerin dünya politik ekseninde hakimiyeti, sanayi devrimi ve Birinci Dünya Savaşı ile başlayıp İkinci Dünya Savaşında sonuçlarının daha net görülebildiği kapitalizmin vahşileşme süreci milat olarak kabul ettiğimiz atom bombasının kullanımından sonraki süreçte hızlanan küreselleşme faaliyetleri ve Truman Doktrini öncülüğünde savaş sonrası kıtalararası örgütleşme girişimleri NATO, Varşova Paktı, Avrupa Ekonomik Topluluğu gibi örgütlerin kalkınmakta olan ülkeler üzerindeki etkileri ve ekonomik savaşın sadece istatistiki veriler üzerinden değil de Carl Schmitt’in egemenlik kuramı üzerinden tanımladığı sosyolojik etmenler üzerinden de gerçekleştirilmeye başlaması Amerika öncülüğünde kapital ekonomilerin Sovyetler Birliğine karşı zaferiyle sonuçlanmıştır. Prometheus’un insanoğluna bahşettiği ateş orantısız bir şekilde büyümeye devam etmiş kolektif çıkarların korunması üzerine inşa edilecek temel değerler bir kenara atılmış ve ferdi doktrin üzerinde birel bir dünya inşa edilmiştir.

 

Birel dünyanın en önemli sonucu üretim toplumu yerine tüketime dayalı bir toplum inşa etmesidir. İnşa edilen tüketim toplumu ‘’al-kullan-at’’ prensibi ile maddi ve manevi alanda akla gelebilecek her türden malzemeyi moda haline getirerek sindirebilmektedir. Tüketim toplumu olmak kaliteyi değil seri üretimi doğurduğundan dolayı soğuk savaş döneminden beri tetiklenen rekabet bir noktada pik noktasına ulaşmış ve tekelleşmenin önünü açmıştır. Bu durum dünya üzerindeki gelir adaletsizliği üzerinden yorumlanabildiği gibi majör şirketlerin gruplaşma adı altında minör şirketleri kendi çatısı altında toplayarak sektörlerinde tek söz sahibi haline gelmesi ile de örneklendirilebilmektedir.

 

Aynı zamanda üretim araçları üzerinde orantısız bir hakimiyet kuran egemen güçler işçi sınıfı başta olmak üzere beyaz yakalıları da ofis hayatına mahkum ederek büyük kitleleri küçük azınlıklar için çalışmak zorunda bırakmıştır. Orta sınıf kavramının kayboluşu ve batılı demokratik değerlerin sadece kendi ülkeleri için var olup insanlığı ilgilendiren bu değerlerin üçüncü sınıf ülkeler için önemsenmediği gerçeği de azımsanmayacak kadar büyük sorun teşkil eden unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

 

Aynı zamanda atom bombasının icadı ile envanterinde bir atom bombası bulunduran devletlerin uluslararası savaş doktrini bakımından orantısız bir güce sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacağı gibi orantısız gücün de yozlaşma yaratacağı yadsınamaz bir gerçektir. Birinci sınıf devletlerin üçüncü sınıf devletler üzerinde etkisinin artması ve kuvvet kullanma yasağının ekonomik ve politik anlamda bir karşılığının bulunmaması sonucunda soğuk savaş doktrini ile hızlı bir şekilde gelişen üçüncü taraf saldırılar devletleri kendi içerisinde örgütlenmeye iterken devletleri inşa eden toplulukların gücünü büyük ölçüde azaltarak toplumu bireyselleştirmiş bu durum da aile yapısının zayıflamasına, bireylerde görünen psikolojik rahatsızlıkların artmasına ve herhangi bir gayesi olmayan varlık ve yokluk arasında buhrana sürüklenen nesiller oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bugün bile günümüzde en mutlu toplumlar olarak gösterilen İskandinav toplumlarında antidepresan kullanımının çok yüksek seviyelerde seyrettiği gerçeği tüm bu buhran sürecine delil niteliği taşımaktadır.

 

Tüm bu zincirleme reaksiyonu ve kelebek etkisini kısaca özetlemek ve Prometheus’un ateşini bir sonuca bağlamak gerekirse:

Prometheus alegorik bir anlatımdan öteye gidemeyen kurmaca bir mitolojik karakter olmasına karşı ilerlemeciliği, doğayı ve insanı anlamayı, bilimi ve uygarlığı insana taşıyan bir karakter olmasından ötürü devrim niteliğinde bir hareketi temsil eder. İnsanlık toprağı anlayıp doğa ile etkileşime girdiği günden beri kollektif çıkarları ve birel hırsları arasında çatışmış ve çoğunlukla bireysel hırslarına yenilerek taşımış olduğu ilerlemeci ateşi kendini yok edici bir silah olarak kullanmıştır. Nitekim yukarıda da bahsettiğimiz üzere dünya tarihi nice Prometheus görse de Oppenheimer’in Prometheus olarak görevi insanlık tarihinde özel olarak incelenmesi gereken bir misyondur. Savaşın durması arzusu ve çocukluğundan beri içerisinde taşıdığı üretkenlik duygusu ile içerisinde taşıdığı ateşi, kendi bağlamında iyi niyetli kullanmasına karşı eline kan bulaşmasını engelleyememiş ve yaratmış olduğu orantısız gücün politik eksende getirmiş olduğu yozlaşma ve Prometheus ateşinin tamamen birel hırslara yönelmesi sonucunda insanlık her ne kadar da soğuk savaş dönemi gibi kısa bir sürede 100 yılı aşkın bir ilerleme katetmiş olsa da kollektif çıkarlardan uzak bireysel hırslarla örülü sosyal bir ağ oluşumuna sebebiyet vermiştir. Günümüzde de her insanın kendisine sorması gereken tek bir soru vardır: ‘’İçimdeki Prometheus ateşini hangi amaç uğruna kullanacağım?’’

 

İçimizdeki yozlaşma her insanı tek bir sonuca götürmeli ve insanoğlunun gelişimi teknoloji ile sınırlı kalmayıp yüksek ahlaki değerler ve kolektif bilinç ile tekrardan yüceltilmelidir. Oppenheimer olmak için belki de binlerce yıl beklemesi gereken insanoğlunun ayakları altında herkesin Oppenheimer olabileceği bir fırsat yatmaktadır. Her bir insan eylemleri ile zincirleme reaksiyonun birer parçası olacak ve zaman döngüsü içinde nice kapılar açılmaya devam edecektir.

 

Ve insan Prometheus’a son kez seslendi: ‘’Şimdi bizler ölüm olduk, dünyanın yok edicileri.’’

 

Muhammet Efe YILMAZTÜRK

Comentarios


bottom of page