top of page

TOPLUM MESELESİ VE JEAN JACQUES ROUSSEAU

‘’ İnsanın özgürlüğü istediği her şeyi yapabilmesinde değil istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır. ‘’

Edebi yönüyle romantik akıma, felsefi yönüyle çağına yön veren;halk egemenliğinin üstünlüğü düşüncesiyle Fransız İhtilali körükleyicisi: Jean Jacques Rousseau. 1712  senesinde İsviçre’nin Cenevre şehrinde dünyaya gelen Rousseau bir saatçinin oğludur. Annesi, doğumundan 9 gün sonra ölür. Babası çocuk yaşında onu terk eder.  Rousseau amcasıyla kalır ancak bir süre sonra Cenevre’den kaçarak bir rahibin yanına sığınır. Böylece onun bütün hayatını etkileyecek fikir ve düşünce yapısı serüveni başlar.


Gençlik yıllarında edebiyat, matematik ve felsefeyle ilgilenmesinin yanı sıra müzikle ilgilendi. 1752 senesinde yazıp bestelediği “Le devin du village” (Köy Kehaneti) adlı opera Kral XV. Louis için sahneye koyuldu. Operayı çok beğenen kral, Rousseau’ya ömür boyu maaş vermeyi teklif etti ancak Rousseau reddetti ve “bir kralın emekli maaşını reddeden adam” olarak ün sahibi oldu. Eğitimli din adamlarından oluşan çevresi sayesinde de fikir yapısı gelişti ve değişti. Bu yıllarda bünyesine kattığı deneyimler onun günümüzde çokça bahsedilme sebepleri arasında yer aldı. Peki Rousseau’yu Rousseau yapan neydi?


Çağının aydınlık zihnine ve üstün bilgisine sahip olan Rousseau, sistematik düşünce yeteneği ile karşımıza çıkar. Ona göre sorgulamak ve öğrenmek her bilinçli vatandaşın yapması gereken bir görevdi.  Toplumda var olan bir sorunu çözümlemek için önce temele iner ve neden sonuç ilişkisi içinde bu sorunu tanımlar, ardından herkesçe kabul edilebilecek mantıklı çözümler üretirdi. Meselenin özünü basit mantıksal sebeplerle açıklıyor olmasından ötürü, fikirleri farklı kültürler ve devlet adamları tarafından kabul görüldü.


TOPLUM SÖZLEŞMESİ


İnsanlar doğal sebeplerle bir araya gelirler ve bu bir araya gelmenin sonucunda toplumu oluştururlar. Toplumlar da bir araya gelerek politik ve bürokratik kurumların oluşmasına sebep olurlar. Normal şartlarda bu oluşumların, insanların deneyimleriyle birleşerek daha adil daha gelişmiş ve daha sistemli bir ortam oluşturması gerekir. Ancak durum tam tersi olur ve dünyanın dört bir yanında savaşlar, güçlünün güçsüzü ezmesi,insanların kendi toplumlarına yabancılaşması gibi sorunlar gözlemlenir. İşte Rousseau’yu en çok rahatsız eden mesele bu oldu. Sorunun nasıl ortaya çıktığının ve nasıl çözülmesi gerektiğinin üstünde durarak kaynağa, yani insana yöneldi. İnsanların bir araya gelmesi sonucu oluşan toplumların nasıl korunması ve düzenlenmesi gerektiği konusunda çeşitli çalışmalarda bulundu. Tüm bu çalışmaları ‘’Toplum Sözleşmesi’’ adlı kitabında ele aldı ve ölümünden sonra bu kitap, dünyadaki birçok değişime ve gelişime yön verdi. Rousseau’nun amacı  insanların doğal yapılarını anlayıp yasaların bu doğal yapıya uygun olup olmadığını gözlemlemek ve toplumsal düzenin insanların yapısına uygunluğuna karar vermekti.


Kitaba bu amacından bahsederek başladı. Ona göre toplumların oluşumu doğal bir süreçle değil, ortak bir çıkar ve güvenliklerini sağlamak için doğal yapılardan vazgeçme üzerine ortaya çıktı. Bireylerin tek başlarına yaşamaları da elbet mümkündü ancak daha güvenli hissetme arzuları, onları bir araya gelip bazı doğal yapılarından feragat ederek toplum halinde yaşamaya teşvik etti. Bu toplumlarsa yazılı olmayan fikir birlikleri yani ‘’toplumsal sözleşmeler’’ üzerine kuruldu. Rousseau toplum sözleşmelerini bütün medeni haklarımızın kaynağı olarak gösterdi. Bu sözleşmeler üzerine oluşan toplumlarda, adil bir düzenin nasıl oluşturulacağı ve güç dengesinin nasıl kurulacağı konusunda fikirler üretti.


EGEMEN VARLIK


Rousseau’ya göre bireyler toplumları meydana getirirken kişisel özgürlük ve zenginliklerinden feragat ederek toplumun ortak gelişimine katkı sağlarlar. Bu yönetim kurumuna  Rousseau ‘’ egemen varlık ‘’ adını verdi. Egemen varlık tek bir kişi veya yöneticilerden oluşmaz. Egemen varlık, toplum sözleşmesiyle meydana gelen yönetim kurulunun temsilidir. Bu kurumun başında bir yönetici vardır ve yönetici de bazı kurallara uymalıdır. Ona göre bir insanın güç sahibi olması, her şeyi yapabilmesiyle doğru orantılı değildir. Bir yönetici uzun süre toplumun başında kalmak istiyorsa usulleri adalet ve doğruluk anlayışlarına uygun olmalıdır. Güç sahibi olması ona toplumu kısıtlama ve özgürlüklerini elinden alma hakkı doğurmaz.


Yaptığı çalışmalar neticesinde vardığı kanı, dünyadaki toplumsal yanlışların ve çöküntülerin asıl sebebinin insanların bir araya gelip kurdukları düzeni ayakta tutmaya gereken özen göstermemeleriydi. Rousseau’ya göre asıl önemli olan kendi doğal eğilimlerimiz,  güçlenme isteğimiz ve güvende olma ihtiyacımız arasındaki hassas dengeydi. Bu dengeyi sağlamak, toplum sözleşmelerinin insanın gerçek potansiyelini ortaya çıkarmasıyla mümkündü. Böylelikle ‘’devlet’’ denen olgu oluşmuş olacaktı.


Üstünde durduğu bir diğer toplumsal problem ise insanların güce olan düşkünlükleriydi. Gücün tek başına insana istediğini yapma hakkını vermediğini savundu. Şayet öyle olsaydı, güçlü olan her hakkı elinde görür ve dünya zorbaların yönettiği bir dünya olurdu. Söz gelimi Rousseau, halk iradesini önceleyerek gücün bir yöneticiyi yüceleştirmesine karşı durdu.

 

Birçok alanda başarılı, engin bilgiye sahip, çağının aydınlık yüzü bu filozof- Jean Jacques Rousseau-Fransız halkını fikirleriyle etkileyerek Fransız İhtilali’nin gerçekleşmesinde ciddi bir rol oynadı. Gerek toplumsal sorunlara gerek ahlaki ve hukuki yanlışlara getirdiği çözümler sayesinde günümüze kadar adından övgüyle bahsettirmeye devam etti.

 

Betül İrem Genç

Comments


bottom of page